SSK Gün Satın Alma: Hakkın Bedeli mi, Eşitliğin Sınavı mı?
Sevgili forumdaşlar,
Bugün belki hepimizin yaşamında bir şekilde dokunduğu bir konudan, “SSK gün satın alma” meselesinden konuşmak istiyorum. Evet, teknik olarak bu konu sigorta primi, emeklilik hakkı ve çalışma süreleriyle ilgili bir düzenleme gibi görünüyor. Ama biraz derin bakınca, aslında bu meselenin sadece ekonomik değil, toplumsal cinsiyet, sosyal adalet ve fırsat eşitliğiyle doğrudan ilgisi olduğunu fark ediyoruz.
Birçoğumuzun ailesinde, özellikle kadınların emeklilik için gün saydığı, eksik primleri tamamlamak için çözüm aradığı hikâyeler vardır. Erkekler genellikle çalışma hayatına daha erken girer, kesintisiz çalışır; kadınlarsa evlilik, doğum, bakım emeği gibi nedenlerle iş hayatına ara verir. Peki bu sistem kimin için adil? Ve “SSK gün satın alma” bu adaletsizliği telafi edebilir mi, yoksa daha derin eşitsizlikleri mi görünür kılar?
---
SSK Gün Satın Alma Nedir, Ne Kadar?
Kısaca açıklayalım: SSK gün satın alma, emeklilik için gerekli prim gün sayısına ulaşamayan kişilerin, bazı koşullar altında bu eksik günleri “borçlanarak” tamamlaması anlamına gelir.
2025 itibarıyla, borçlanma yapılabilecek durumlar arasında doğum borçlanması, askerlik borçlanması, yurtdışı borçlanması gibi haklar bulunur.
Güncel verilere göre, bir günlük borçlanma bedeli asgari ücretin brüt tutarı üzerinden hesaplanır.
Örneğin, 2025 yılında brüt asgari ücretin yaklaşık 20.000 TL olduğunu düşünürsek, bir günlük borçlanma bedeli 213 TL civarındadır.
Bu da 360 gün (yaklaşık bir yıl) için 76.000 TL’den fazla bir maliyet anlamına gelir.
Ancak mesele sadece “ne kadar” ödeyeceğimiz değil; “kim bu bedeli ödeyebiliyor, kim ödeyemiyor” sorusudur.
---
Kadınların Görünmeyen Emeği ve Emeklilikte Adalet
Kadınlar, hayatlarının büyük kısmında “çalışıyor” olmalarına rağmen çoğu zaman sistem tarafından “çalışmıyor” olarak görülür. Evde çocuk büyütmek, yaşlıya bakmak, evi çekip çevirmek emek değildir sanki.
Oysa Yunus Emre’nin “Bir kez gönül yıktın ise…” sözünü hatırlatırcasına, bu emek göz ardı edildiğinde, aslında bir gönül kırılır: toplumun vicdanı.
Kadınlar doğum nedeniyle işten ayrıldıklarında veya ara verdiklerinde, bu dönemler emeklilik hesabında kayıp yıllar olarak görülür.
Devletin sunduğu “doğum borçlanması” hakkı bu kaybı bir nebze telafi etse de, adaletin tam tecelli ettiğini söylemek güç. Çünkü bu hak, “parası olan” için geçerlidir.
Empatiyle baktığımızda, şu soru karşımıza çıkar:
Bir anne, çocuğunu büyütmek için işten ayrıldığında, neden yıllar sonra o kaybı para vererek kapatmak zorunda kalıyor?
Bu sistem, kadının bakım emeğini “değersiz” saymanın başka bir biçimi değil mi?
---
Erkeklerin Analitik Yaklaşımı ve Sistemsel Gerçekler
Erkekler genellikle bu konuyu daha teknik bir gözle ele alır: “Prim hesabı, yaş şartı, ödeme planı…”
Bu bakış açısı sistemin işleyişini çözümlemek açısından elbette değerlidir.
Ama meseleye salt hesapla bakmak, toplumun derin eşitsizliklerini gizleyebilir.
Bir erkek, askerliğini borçlanarak emeklilik yaşını öne çekebilir. Kadın ise doğum borçlanmasıyla “kaybettiği” zamanı geri alır — ama her iki durumda da bir bedel öder.
Bu bedel, sadece parasal değil, toplumsal bir bedeldir. Çünkü sistem hâlâ “çalışma hayatını erkek normuna göre” tanımlamaktadır.
Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımı burada anlamlı bir katkı sağlayabilir:
Sorun sadece bireysel değil, yapısaldır.
Belki de “SSK gün satın alma”yı daha adil hale getirmek için yeni politikalar gerekir — örneğin ev içi bakım emeğinin sigorta sistemine dahil edilmesi, ya da düşük gelirli kadınlar için borçlanma bedelinin azaltılması gibi.
---
Çeşitlilik Perspektifi: Kim İçin Erişilebilir Bir Hak?
Her birey için emeklilik hakkına erişim aynı değil.
Bir kentli kadının, düzenli geliriyle 70-80 bin TL ödeyebilmesi ile kırsalda yaşayan, kayıt dışı çalışan bir kadının bu tutarı bulabilmesi arasında büyük fark var.
Aynı şekilde, göçmen kadınlar, geçici işçiler, LGBTİ+ bireyler ya da engelli yurttaşlar için sistemin kapıları her zaman eşit şekilde açık değil.
SSK gün satın alma, kağıt üzerinde “herkese açık bir hak” gibi görünse de, fiiliyatta “ekonomik gücü olanın ayrıcalığına” dönüşüyor.
Oysa sosyal güvenlik sistemi, adaletin en saf biçimiyle “dayanışma” ilkesine dayanmalı değil mi?
---
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İçin Yeni Bir Sosyal Güvenlik Anlayışı
Bugünün dünyasında, toplumsal cinsiyet eşitliği sadece bir kültürel mesele değil; ekonomik bir gereklilik.
Kadınların çalışma yaşamına katılımı, sosyal güvenlik sistemine aktif katkı sağlar.
Ancak kadınların iş gücüne katılımı kadar, sistemin onların yaşam döngüsünü anlayışla kucaklaması da gerekir.
Doğum, bakım, ev emeği gibi süreçler “üretken olmayan” faaliyetler olarak değil, toplumun devamlılığını sağlayan “temel katkılar” olarak değerlendirilmelidir.
Böylece “SSK gün satın alma” bir zorunluluk değil, adil bir hakkın yeniden tanımı haline gelebilir.
---
Empati ve Çözüm Arasında Denge Kurmak
Kadınların empati dolu sesine ve erkeklerin analitik gücüne birlikte ihtiyacımız var.
Kadınlar, eşitsizliğin insani yönünü görünür kılıyor; erkekler, sistemin nasıl dönüştürülebileceğini sorguluyor.
Bu iki yaklaşım birleştiğinde, sosyal adaletin daha kapsayıcı bir biçimi doğabilir.
Çünkü mesele sadece “kaç gün satın alınır” değil, “kimlerin günleri hiç sayılmadı?” sorusudur.
---
Forumdaşlara Soru: Adaletin Bedeli Ne Olmalı?
Sevgili dostlar, siz ne düşünüyorsunuz?
Bir anne ya da baba, bakım emeği verdiği için emekliliğini satın almak zorunda mı kalmalı?
SSK sistemi gerçekten herkese eşit mi davranıyor, yoksa ekonomik gücü olanlara mı kolaylık sağlıyor?
Ve en önemlisi, toplumsal cinsiyet adaletini sağlamak için bu sistemde neleri değiştirmeliyiz?
---
Son Söz: Gün Saymak Değil, Değeri Saymak
SSK gün satın alma meselesi, sadece bir mali düzenleme değil; toplumun değer anlayışının aynasıdır.
Kadınların görünmeyen emeğini, erkeklerin üretim yükünü, çeşitliliğin ihtiyaçlarını birlikte gören bir sistem, gerçek sosyal adaletin temelidir.
Emeklilik bir ayrıcalık değil, insanın yaşam emeğinin onurlandırılmasıdır.
O halde belki de soru şudur:
“Kaç gün borçlandık?” değil,
“Kaç günü gerçekten hak ettik — ama hakkımız sayılmadı?”
Ve belki de cevap, bu forumda birbirimizi dinleyerek bulacağımız ortak vicdanda gizlidir.
Sevgili forumdaşlar,
Bugün belki hepimizin yaşamında bir şekilde dokunduğu bir konudan, “SSK gün satın alma” meselesinden konuşmak istiyorum. Evet, teknik olarak bu konu sigorta primi, emeklilik hakkı ve çalışma süreleriyle ilgili bir düzenleme gibi görünüyor. Ama biraz derin bakınca, aslında bu meselenin sadece ekonomik değil, toplumsal cinsiyet, sosyal adalet ve fırsat eşitliğiyle doğrudan ilgisi olduğunu fark ediyoruz.
Birçoğumuzun ailesinde, özellikle kadınların emeklilik için gün saydığı, eksik primleri tamamlamak için çözüm aradığı hikâyeler vardır. Erkekler genellikle çalışma hayatına daha erken girer, kesintisiz çalışır; kadınlarsa evlilik, doğum, bakım emeği gibi nedenlerle iş hayatına ara verir. Peki bu sistem kimin için adil? Ve “SSK gün satın alma” bu adaletsizliği telafi edebilir mi, yoksa daha derin eşitsizlikleri mi görünür kılar?
---
SSK Gün Satın Alma Nedir, Ne Kadar?
Kısaca açıklayalım: SSK gün satın alma, emeklilik için gerekli prim gün sayısına ulaşamayan kişilerin, bazı koşullar altında bu eksik günleri “borçlanarak” tamamlaması anlamına gelir.
2025 itibarıyla, borçlanma yapılabilecek durumlar arasında doğum borçlanması, askerlik borçlanması, yurtdışı borçlanması gibi haklar bulunur.
Güncel verilere göre, bir günlük borçlanma bedeli asgari ücretin brüt tutarı üzerinden hesaplanır.
Örneğin, 2025 yılında brüt asgari ücretin yaklaşık 20.000 TL olduğunu düşünürsek, bir günlük borçlanma bedeli 213 TL civarındadır.
Bu da 360 gün (yaklaşık bir yıl) için 76.000 TL’den fazla bir maliyet anlamına gelir.
Ancak mesele sadece “ne kadar” ödeyeceğimiz değil; “kim bu bedeli ödeyebiliyor, kim ödeyemiyor” sorusudur.
---
Kadınların Görünmeyen Emeği ve Emeklilikte Adalet
Kadınlar, hayatlarının büyük kısmında “çalışıyor” olmalarına rağmen çoğu zaman sistem tarafından “çalışmıyor” olarak görülür. Evde çocuk büyütmek, yaşlıya bakmak, evi çekip çevirmek emek değildir sanki.
Oysa Yunus Emre’nin “Bir kez gönül yıktın ise…” sözünü hatırlatırcasına, bu emek göz ardı edildiğinde, aslında bir gönül kırılır: toplumun vicdanı.
Kadınlar doğum nedeniyle işten ayrıldıklarında veya ara verdiklerinde, bu dönemler emeklilik hesabında kayıp yıllar olarak görülür.
Devletin sunduğu “doğum borçlanması” hakkı bu kaybı bir nebze telafi etse de, adaletin tam tecelli ettiğini söylemek güç. Çünkü bu hak, “parası olan” için geçerlidir.
Empatiyle baktığımızda, şu soru karşımıza çıkar:
Bir anne, çocuğunu büyütmek için işten ayrıldığında, neden yıllar sonra o kaybı para vererek kapatmak zorunda kalıyor?
Bu sistem, kadının bakım emeğini “değersiz” saymanın başka bir biçimi değil mi?
---
Erkeklerin Analitik Yaklaşımı ve Sistemsel Gerçekler
Erkekler genellikle bu konuyu daha teknik bir gözle ele alır: “Prim hesabı, yaş şartı, ödeme planı…”
Bu bakış açısı sistemin işleyişini çözümlemek açısından elbette değerlidir.
Ama meseleye salt hesapla bakmak, toplumun derin eşitsizliklerini gizleyebilir.
Bir erkek, askerliğini borçlanarak emeklilik yaşını öne çekebilir. Kadın ise doğum borçlanmasıyla “kaybettiği” zamanı geri alır — ama her iki durumda da bir bedel öder.
Bu bedel, sadece parasal değil, toplumsal bir bedeldir. Çünkü sistem hâlâ “çalışma hayatını erkek normuna göre” tanımlamaktadır.
Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımı burada anlamlı bir katkı sağlayabilir:
Sorun sadece bireysel değil, yapısaldır.
Belki de “SSK gün satın alma”yı daha adil hale getirmek için yeni politikalar gerekir — örneğin ev içi bakım emeğinin sigorta sistemine dahil edilmesi, ya da düşük gelirli kadınlar için borçlanma bedelinin azaltılması gibi.
---
Çeşitlilik Perspektifi: Kim İçin Erişilebilir Bir Hak?
Her birey için emeklilik hakkına erişim aynı değil.
Bir kentli kadının, düzenli geliriyle 70-80 bin TL ödeyebilmesi ile kırsalda yaşayan, kayıt dışı çalışan bir kadının bu tutarı bulabilmesi arasında büyük fark var.
Aynı şekilde, göçmen kadınlar, geçici işçiler, LGBTİ+ bireyler ya da engelli yurttaşlar için sistemin kapıları her zaman eşit şekilde açık değil.
SSK gün satın alma, kağıt üzerinde “herkese açık bir hak” gibi görünse de, fiiliyatta “ekonomik gücü olanın ayrıcalığına” dönüşüyor.
Oysa sosyal güvenlik sistemi, adaletin en saf biçimiyle “dayanışma” ilkesine dayanmalı değil mi?
---
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İçin Yeni Bir Sosyal Güvenlik Anlayışı
Bugünün dünyasında, toplumsal cinsiyet eşitliği sadece bir kültürel mesele değil; ekonomik bir gereklilik.
Kadınların çalışma yaşamına katılımı, sosyal güvenlik sistemine aktif katkı sağlar.
Ancak kadınların iş gücüne katılımı kadar, sistemin onların yaşam döngüsünü anlayışla kucaklaması da gerekir.
Doğum, bakım, ev emeği gibi süreçler “üretken olmayan” faaliyetler olarak değil, toplumun devamlılığını sağlayan “temel katkılar” olarak değerlendirilmelidir.
Böylece “SSK gün satın alma” bir zorunluluk değil, adil bir hakkın yeniden tanımı haline gelebilir.
---
Empati ve Çözüm Arasında Denge Kurmak
Kadınların empati dolu sesine ve erkeklerin analitik gücüne birlikte ihtiyacımız var.
Kadınlar, eşitsizliğin insani yönünü görünür kılıyor; erkekler, sistemin nasıl dönüştürülebileceğini sorguluyor.
Bu iki yaklaşım birleştiğinde, sosyal adaletin daha kapsayıcı bir biçimi doğabilir.
Çünkü mesele sadece “kaç gün satın alınır” değil, “kimlerin günleri hiç sayılmadı?” sorusudur.
---
Forumdaşlara Soru: Adaletin Bedeli Ne Olmalı?
Sevgili dostlar, siz ne düşünüyorsunuz?
Bir anne ya da baba, bakım emeği verdiği için emekliliğini satın almak zorunda mı kalmalı?
SSK sistemi gerçekten herkese eşit mi davranıyor, yoksa ekonomik gücü olanlara mı kolaylık sağlıyor?
Ve en önemlisi, toplumsal cinsiyet adaletini sağlamak için bu sistemde neleri değiştirmeliyiz?
---
Son Söz: Gün Saymak Değil, Değeri Saymak
SSK gün satın alma meselesi, sadece bir mali düzenleme değil; toplumun değer anlayışının aynasıdır.
Kadınların görünmeyen emeğini, erkeklerin üretim yükünü, çeşitliliğin ihtiyaçlarını birlikte gören bir sistem, gerçek sosyal adaletin temelidir.
Emeklilik bir ayrıcalık değil, insanın yaşam emeğinin onurlandırılmasıdır.
O halde belki de soru şudur:
“Kaç gün borçlandık?” değil,
“Kaç günü gerçekten hak ettik — ama hakkımız sayılmadı?”
Ve belki de cevap, bu forumda birbirimizi dinleyerek bulacağımız ortak vicdanda gizlidir.