Hürriyet kaça satıldı ?

Can

New member
Hürriyet Kaça Satıldı? – Mahalle Kahvesinden Medya Devi Masalına

Arkadaşlar, geçen akşam bizim mahallenin köşesindeki kahvede oturuyordum. Yağmur yeni dinmiş, camlardan hâlâ damlalar süzülüyordu. Mehmet Abi elinde taze çay, masaya yanaştı. Yanında Ayşe vardı, mahallenin gönül insanı; bir sorun olursa önce seni dinler, sonra tatlı tatlı çözüm yollarını gösterirdi. Sohbet döndü dolaştı, Hürriyet’in satışına geldi.

Bir Masa, Üç Bardak Çay ve Bir Soru

— “Arkadaş, Hürriyet kaça satıldı?” dedi Mehmet Abi, kaşlarını çatarak.

Ayşe gülümsedi, “Rakamdan çok hikâyesi önemli bence,” diye karşılık verdi.

Mehmet Abi o sırada hesap makinesi gibi beynini çalıştırıyordu. Adam stratejiyi sever, olayın ticari tarafını çözmeden rahat etmez. Ona göre mesele, “Ne aldı, ne sattı, kim kazandı?” sorularının net cevabını bulmaktı. Ayşe ise konuyu bir insan ilişkisi gibi görüyordu: “Bu gazete yıllarca insanlara dokundu, ailelerin sabah çayına eşlik etti, şimdi kimlerin ellerine geçti, onlara neler hissettirdi?”

Ben de ikisini dinlerken fark ettim ki, aynı meseleye bakış açıları tamamen farklıydı.

Mehmet Abi’nin Stratejik Haritası

Mehmet Abi masaya eğildi. Elindeki not defterine kalemle bir şeyler karaladı.

— “Bak kardeşim,” dedi, “Hürriyet yıllarca bir medya devi olarak ayakta kaldı. Ama reklam gelirleri düştü, dijital dönüşüme ayak uyduramadı. Sonra borçlar arttı. Tam bu sırada büyük bir holding devreye girdi. Satış bedeli, yanlış hatırlamıyorsam, yaklaşık 155 milyon dolar civarı.”

Kahvedekiler sustu, çay kaşıkları bile dönmeyi bıraktı sanki.

— “Bu, sadece bir satış değil,” diye devam etti Mehmet Abi, “Bu, bir güç dengesi değişimi. Stratejik hamle. Şirketler satmaz, devreder. Devreden, kontrolü bırakır ama karşılığında başka bir şey kazanır.”

Onun gözünde bu olay, satrançtaki bir taş değişimiydi. Bir piyonun vezire dönüşmesi gibi.

Ayşe’nin Empatik Hikâyesi

Ayşe derin bir nefes aldı.

— “Mehmet, haklısın, ticaret böyle işler,” dedi, “Ama ya gazeteyi çıkaran muhabirler, sayfa sekreterleri, mutfakta çay demleyen abla? Onlar için bu sadece bir satış mıydı, yoksa bir dönemin bitişi mi?”

Ayşe’nin sesi hafif titredi. O, Hürriyet’in pazar ekinde gördüğü röportajları, kültür-sanat köşelerini hatırlıyordu. İnsanların bir gazete sayfasında kendilerini bulduğu o günleri...

— “Bence bu, eski bir dostun taşınması gibi. O eve her sabah uğrardın, artık kapı orada değil,” dedi.

Masada bir sessizlik oldu. Mehmet Abi bile gözlerini yere indirdi.

Mahallede Yankılanan Söylentiler

Satışın üzerinden günler geçmişti ama mahallede hâlâ konuşuluyordu. Kimi, “Fiyat düşük, çok ucuza gitti,” diyordu. Kimiyse, “Zaten değer kaybetmişti, kimse daha fazla vermezdi,” diye karşılık veriyordu.

Kahvehanenin sahibi Hasan Usta, elinde çay tepsisiyle yaklaşıp araya girdi:

— “Arkadaşlar, ben bilmem kaç para, kim aldı... Ama bilirim ki, Hürriyet’in manşeti eskiden akşam haberleri kadar heyecan verirdi. Şimdi internetten bakıyoruz, ruhu yok.”

Erkeklerin Hesap Kitabı, Kadınların Kalp Defteri

O an fark ettim: Erkekler, özellikle Mehmet Abi gibi düşünenler, meseleye hep sonuç ve kazanç açısından yaklaşıyor. Ellerinde rakamlar, tablolar, olasılık hesapları... Kadınlar ise Ayşe gibi, meselenin ruhuna dokunuyor. Kimin ne hissettiğini, ne kaybettiğini, hangi bağların koptuğunu düşünüyorlar.

Bu iki bakış açısı bazen çatışsa da, aslında birbirini tamamlıyor. Biri yön gösteriyor, diğeri yolda üşüyenleri sarıyor.

Bir Gazetenin Hikâyesinden Fazlası

Hürriyet’in satılması, aslında bir gazetenin el değiştirmesinden çok daha fazlasıydı. Bir dönemin habercilik anlayışı, bir kültür, bir sabah ritüeli el değiştiriyordu.

Mehmet Abi, “Satış bedeli 155 milyon dolar civarı, bu işin rakam kısmı,” derken, Ayşe, “Ama okuyucuların gönlünde bir boşluk açıldı,” diyordu.

Belki de gerçek hikâye, bu iki cümlenin ortasında bir yerdeydi.

Son Söz: İki Yol, Tek Hikâye

O gece kahveden çıkarken yağmur yeniden başlamıştı. Ayşe şemsiyesini açtı, Mehmet Abi montunun fermuarını çekti. Her ikisi de kendi penceresinden bakmaya devam ediyordu ama ikisi de aynı caddenin üstünde yürüyordu.

Belki de Hürriyet’in satışı gibi meselelerde tek bir doğru yoktu. Rakamlar bize neyin değiştiğini, duygular ise neden önemli olduğunu anlatıyordu.

Ve işte o akşam anladım ki, ister stratejik hesaplar yapalım, ister empatiyle yaklaşalım, bazı hikâyeler ancak iki tarafın gözüyle birlikte bakınca tam anlam kazanıyor.

Peki Sizce?

Siz bu satışa rakamlar penceresinden mi bakarsınız, yoksa Ayşe gibi, hislerin defterine mi yazarsınız?
 
Üst