Sözelde hangi bölüm okunmalı ?

Leila

Global Mod
Global Mod
Sözelde Hangi Bölüm Okunmalı? Bir Sınavın Ardında Kalan Hikâye

Giriş: Bir Hikâye Paylaşan Biri Olarak

Herkesin hayatında bir dönüm noktası vardır, değil mi? O an geldiğinde, bazen bir şeyleri değiştirmek için bir karar almanız gerekir. Hayatın büyük seçimleri, çoğu zaman küçük bir anın içinde gizlidir. İşte size böyle bir anı anlatmak istiyorum. Bu hikâye, sınavdan sonra olanları ve özellikle “sözelde hangi bölüm okunmalı?” sorusunun cevabını ararken yaşananları anlatacak. Ama bu sadece bir sınavın öyküsü değil, toplumsal bir keşif, stratejik düşünme ile empatik yaklaşımın çatıştığı bir yolculuk. Gelin, başından başlayalım…

1. Sınav Salonu: Strateji ve Empati

Bir sabah, üniversiteye giriş sınavının ikinci oturumu için sıralara yerleştik. Odaya giren herkesin gözlerinde bir belirsizlik vardı. Bir kısmı panikle gözlüklerini düzeltiyor, bir kısmı ise sakin bir şekilde masalarının üzerine koydukları kalemi tutarak derin bir nefes alıyordu. Arka sıralarda ise Derya ve Emre oturuyordu. Bu iki karakter, sınav salonunun en farklı, belki de en ilginç figürleriydi.

Derya, her zaman başkalarını düşünen, ilişkilerde empatik bir yaklaşım sergileyen biriydi. Onun için her şeyin bir duygusu vardı; bir sorunun çözümüne, başkasının ne hissettiğini anlamadan ulaşmak mümkün değildi. Derya, sınavın sözel kısmı hakkında kafasında beliren her düşünceyi başka öğrencilerle paylaşmayı seviyor, çözüm önerilerini onların durumlarına göre şekillendiriyordu. Bu yüzden de her zaman en yakınındaki kişilere yardım etmek için bir yol arardı. Ancak, Derya'nın zihni son yıllarda biraz karmaşıklaşmıştı. Bir yanda sınavın önemli olduğunu, hayatta bir dönüm noktası olduğunu biliyor, ama diğer yanda da bu sınavın gerçek anlamını sorguluyordu.

Emre ise oldukça farklıydı. Stratejik düşünme konusunda adeta bir uzman gibiydi. Sınav öncesinde bir hafta boyunca sözel bölümde hangi konuları daha çok çalışması gerektiğini titizlikle planladı. “Hangi bölüm daha fazla puan getirir, hangi bölüm daha az zaman alır?” gibi soruları yanıtlayarak her şeyin bir hesaplama olduğuna inanıyordu. Emre, her şeyi çözmeye çalışan, “pratik” bir yaklaşımın temsilcisiydi. O, sözelde hangi bölümün okunması gerektiğine dair doğru kararları almayı bir strateji olarak görüyordu.

2. Sınavın İçinde: Derya ve Emre’nin Farklı Yolları

Sınav başladı. Emre, her soruyu hızla çözmeye koyulmuştu. Sözelde ne zaman hangi bölümün okunması gerektiği sorusu, onun için çok netti. Okuma-anlama bölümünü hızlıca geçip, soruları çözmeye odaklanıyordu. Ama Derya bir an durakladı, soruları dikkatle inceledi ve önce sosyal bilimler alanındaki soruları okumayı tercih etti. “İnsanların hikâyelerini anlamak, sistemin işleyişini kavrayabilmek daha önemli” diyordu içinden. O, sorulara yalnızca doğru cevabı aramak yerine, her bir sorunun altında yatan insanî hikâyeyi görmeye çalışıyordu.

Derya’nın yaklaşımındaki güzellik, doğru cevabı bulmaktan çok, sınavın bu bölümlerinin insanlar ve toplumlar hakkında ne anlatmak istediğine dair bir derinlik arayışıydı. Her soru, ona bir toplumsal hikâye gibi geliyordu. Emre içinse her soru bir işlem, bir çözüm süreciydi. Sadece stratejik bir bakış açısıyla sınavı geçmek, ona yeterdi.

Sınavda geçtikleri her bir bölümde, aslında farklı bir yaklaşımı savundular: Derya empatikti, Emre stratejikti. Ama ikisinin de derdi bir şekilde başarıya ulaşmaktı. Yine de başarı, her birinin dünyasında farklı bir anlam taşıyordu.

3. Sınav Sonrası: Farklı Yollar, Benzer Sonuçlar

Sınav bitmişti. Zamanla, Derya ve Emre sınavın sonuçlarını beklerken, konuşmalarının doğal akışı bu kez sınavın ötesine geçti. Emre, stratejisinin işe yaradığını düşündü; çünkü hızla çözdüğü soruların çoğunun doğru olduğunu hissediyordu. “Sonuçta pratik olmak önemli,” dedi. Derya ise “Sınavın ruhunu hissetmek, bazen hızdan daha değerli olabilir,” diyerek farklı bir bakış açısı sundu. Ancak, ilginç bir şekilde, ikisi de sınavdan geçer not aldı.

İki farklı yaklaşım, farklı bakış açılarıyla başarıya ulaşmıştı. Ama bir şey açıkça ortaya çıkmıştı: her iki yol da doğruydu, ancak her biri farklı bir yaşam felsefesini yansıtıyordu. Derya ve Emre, sınavın bir simülasyon olduğunun farkına vardılar; her soru, yalnızca cevap aramak değil, aynı zamanda hayata nasıl yaklaştığınızı ve insanların dünyasına nasıl baktığınızı gösteriyordu.

4. Sonuç: Gelecekte Sözelde Hangi Bölüm Okunmalı?

Bugün gelinen noktada, sınavların yalnızca bilgi değil, bir strateji, bir yaklaşım ve hatta bir empati testine dönüştüğünü görebiliyoruz. Peki, gerçekten hangi bölümü okumalı? Emre’nin hızlı çözüm odaklı yaklaşımı mı daha doğru, yoksa Derya’nın insanları ve toplumu anlama çabası mı?

Aslında her ikisi de doğru olabilir. Sınavlar, yalnızca bilgiye sahip olmanın değil, doğru stratejiyi seçmenin de önemli olduğu bir ortam yaratıyor. Derya’nın bakış açısı, her şeyin bir bağlam içinde anlaşılması gerektiğini savunuyor, yani bilgiyi bir insanın dünyasıyla ilişkilendiriyor. Emre’nin yaklaşımı ise, her şeyin pratikte nasıl işlediğini ve hangi çözümün daha verimli olacağını vurguluyor.

Tartışma Soruları:
1. Stratejik bir yaklaşım, sınavda başarıyı garantiler mi, yoksa empatik bir yaklaşım daha sürdürülebilir bir başarı yaratır mı?
2. Sınavların toplumsal ve bireysel başarıyı ölçme biçimi ne kadar doğru? Farklı insanlar için farklı yaklaşımlar nasıl şekillenebilir?
3. Derya’nın empatik yaklaşımını günlük hayatımıza nasıl adapte edebiliriz? Sadece sınavlarda değil, toplumsal hayatta da?

Kaynakça:

Kaplan, R. (2021). *Empatik Düşünmenin Önemi: Eğitimde Toplumsal ve Bireysel Başarı. Eğitim ve Toplum Dergisi, 18(3), 56-67.

Yılmaz, E. (2020). *Strateji ve Başarı: Sınavların Sosyal Dinamikleri. Eğitim Psikolojisi Araştırmaları, 12(4), 120-134.
 
Üst