Gösteren Ne Demek Edebiyatta ?

Leila

Global Mod
Global Mod
Gösteren ve Gösterme Kavramı Edebiyatın Temel Yapıları Arasında Nasıl Bir Yer Tutar?

Edebiyat, dilin ve anlatım biçimlerinin insan ruhu üzerindeki etkisini inceleyen, aynı zamanda bir anlatı yaratma sanatıdır. Bu sanat dalının temel bileşenlerinden biri de "gösteren" ve "gösterme" kavramlarıdır. Edebiyatın tarihsel süreç içinde gelişen yapısal ve biçimsel unsurlarını anlamak için bu terimlerin ne anlama geldiğini derinlemesine incelemek gereklidir. Gösteren, anlam taşıyan bir işaret ya da sembol olup, bir şeyi ya da durumu temsil ederken, gösterme de bu temsilin yapılma biçimini ifade eder. Bu iki kavram, dilin gücünü ve anlatıların nasıl yapılandırıldığını anlamamız için son derece önemlidir.

Gösteren Nedir?

Edebiyat ve dilbilimde, "gösteren" (Fransızca'da *signifiant* olarak geçer), bir dilsel işareti, sembolü ya da herhangi bir göstergesi temsil eder. Gösteren, kendisini temsil ettiği şeyi işaret eder, ancak bu işaretin anlamı, bireylerin ve toplumların ortak anlayışına dayanır. Gösterenin anlamı, dilin evrensel veya kültürel kodlarına bağlıdır. Örneğin, bir "gül" kelimesi, bir çiçeği çağrıştırır, ancak bu çağrışım sadece görsel bir imge olmanın ötesine geçer ve onun simbiyotik anlamını da içerir. Bu anlam, bir kültürün içinde yerleşik değerler ve geleneklerle şekillenir.

Dilin sadece gösterenler üzerinden kurulduğu söylenemez; anlamlı bir iletişim ancak hem gösterenin hem de anlamın (gösterilenin) birleşmesiyle mümkün olur. Bu nedenle, bir edebi metinde gösterenin işlevi, metnin bütünsel yapısındaki anlam üretimini etkiler. Gösteren, genellikle doğrudan bir öğe olmakla birlikte, çok daha karmaşık ve soyut bir anlam taşıyabilir.

Gösterilen ile Gösteren Arasındaki Fark

Gösterilen, dilsel göstergenin gösterdiği anlamdır. Gösteren (gösterim) bir işaret iken, gösterilen, bu işaretin anlamlı karşılığıdır. Roland Barthes, bu ilişkiyi "gösteren ve gösterilen" kavramlarıyla açıklamıştır. Barthes'a göre, bir sembol ya da kelime, kendisini başka bir şeyin yerine koyar. Gösterilen ise, bu kelimenin veya sembolün temsil ettiği gerçekliktir.

Örneğin, edebiyat eserlerinde bir karakterin "beyaz atla" tanımlanması, sadece bir at değil, aynı zamanda bu atın taşıdığı anlamlarla da bağlantılıdır. Beyaz at, saf ve temizliği simgeleyen bir öğe olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla burada, beyaz at "gösteren", saf ve temiz olma kavramı ise "gösterilen" olur.

Edebiyatı Anlamlandırmada Gösterme ve Gösteren İlişkisi

Edebiyat, "gösterme" (Fransızca *monstration*) kavramını en yoğun şekilde kullandığı alanlardan biridir. Yazarlar, bir olay ya da durumu doğrudan anlatmak yerine, okurlarına bu durumu "göstermeyi" tercih ederler. Bu gösterme yöntemi, okuyucunun daha derinlemesine anlaması için bir yol sunar. Edebiyat, çoğunlukla "gösterme" yoluyla insan ruhunun ve toplumsal yapının incelenmesine olanak tanır.

Örneğin, Flaubert'in *Madame Bovary* eserinde, karakterlerin içsel dünyaları dış dünyada gerçekleştirilen eylemlerle "gösterilir". Karakterin yaşadığı trajediyi yalnızca anlatmakla yetinmez, bu trajediyi okuyucuya somut ve görsel bir biçimde aktarır. Böylece okuyucu, karakterin yaşadığı sıkıntıları sadece bir kelime ya da cümleyle değil, o duyguya da adım adım yaklaşarak hissedebilir.

Bu gösterme yönteminin gücü, daha fazla anlamın yerleşmesine olanak sağlamasında yatar. Edebi bir metinde gösterilen, izleyicinin ya da okurun yalnızca metnin bir anlamını kavramasını değil, aynı zamanda yazarın sunduğu gerçekliği daha derinden algılamasını sağlar.

Gösteren ve Gösterme İlişkisinde Postmodern Yaklaşımlar

Postmodern edebiyat, gösteren ve gösterilen ilişkisini en özgün şekilde ele almıştır. Bu dönemde yazarlar, metnin çoklu anlamları üzerine oynamış ve gösterim biçimlerini daha esnek hale getirmiştir. Gösteren ve gösterilen arasındaki geleneksel ilişkiyi sorgulayan postmodern yazın, "anlamın dağılmasını" ve "göstermenin çoğullaşmasını" vurgulamıştır. Bu bağlamda, gösterenin sabit bir anlam taşıması yerine, anlamın sürekli olarak dönüştüğü bir yapı oluşturulmuştur.

Bunun bir örneği olarak, Jorge Luis Borges’in kısa hikayelerinde gösteren ve gösterilenin sınırlarının birbirine karıştığını görebiliriz. Borges'in metinlerinde gösteren, bir gerçekliği simgelemek yerine, gerçekliğin çoklu biçimlerini gösterebilecek şekilde esneklik kazanır. Bu, okuyucunun anlam üretme sürecine daha fazla katılımını gerektirir.

Gösterme Yönteminin Edebiyat Türleri Üzerindeki Etkisi

Gösterme yöntemi, farklı edebiyat türlerinde farklı biçimlerde işlenir. Roman, şiir, drama gibi türlerde gösterme biçimleri değişir ancak her türde "gösterme" tekniği, okuyucunun metne duygusal ya da entelektüel bir şekilde yaklaşmasına olanak tanır.

Romanda, gösterme genellikle karakterlerin içsel dünyalarının dışarıya yansıması olarak kullanılır. Drama türünde ise, gösterme daha çok diyaloglar ve fiziksel aksiyonlar aracılığıyla yapılır. Bu, seyircinin duygusal katılımını artırarak anlamın hızlıca evrilmesini sağlar. Şiir ise sembolizmin en güçlü olduğu türdür; burada gösterenler genellikle çok katmanlı anlamlar taşır, okuyucu metni yalnızca yüzeysel bir biçimde değil, aynı zamanda dilin sunduğu estetik değerlerle de algılar.

Gösteren ve Gösterme Arasındaki Gerilim

Gösterme ve gösteren arasındaki ilişki bazen gerilimli olabilir. Gösteren, çoğu zaman belirli bir anlamı taşır, fakat bu anlam, okuyucunun ya da izleyicinin algısına bağlı olarak değişebilir. Bu gerilim, metnin çok katmanlı bir yapıda olmasına ve daha derinlemesine anlamların ortaya çıkmasına olanak sağlar. Yazarlar, bu gerilim üzerinden gösterenleri daha esnek hale getirebilir, anlamların kaygan ve dönüşken bir biçimde sunulmasını sağlayabilirler.

Edebiyatın gücü de buradan gelir; her gösteren, birden fazla gösterilenin kapısını açar ve her okuma, farklı anlamlar doğurur. Bu anlamda, gösteren ve gösterilen arasındaki ilişki, edebiyatın dinamik yapısını oluşturur.

Sonuç: Gösteren ve Gösterme Edebiyatın Temel Yapı Taşlarındandır

Gösteren ve gösterme, edebiyatın temel yapı taşlarından biridir ve bir metnin derinliğini, anlamını ve algısını oluşturur. Edebiyatın gücü, gösterenlerin ve gösterilenlerin yarattığı anlam geriliminden kaynaklanır. Yazarlar, bu ikiliyi kullanarak okuyucularına yalnızca bir hikâye anlatmazlar, aynı zamanda anlam üretme süreçlerine katılmalarını sağlarlar. Gösterme, özellikle edebi türlerdeki farklı gösterim biçimleriyle şekillenerek, okurun metni daha özgürce ve çok katmanlı bir biçimde algılamasına olanak tanır.
 
Üst