GAP Türkiye'de üretiliyor mu ?

Bengu

New member
[color=]GAP Türkiye’de Üretiliyor mu? Küresel Markaların Görünmeyen İzleri[/color]

Son zamanlarda dolabımı düzenlerken birkaç GAP tişörtüme denk geldim. Üzerlerinde “Made in Turkey” etiketi vardı. Bu beni düşündürdü: GAP gibi büyük bir Amerikan markası, gerçekten Türkiye’de mi üretiyor? Eğer öyleyse, bu üretim süreci nasıl işliyor, kimler bundan faydalanıyor, kimler zarar görüyor? Bu sorular sadece tüketici olarak merakımı değil, aynı zamanda etik ve ekonomik bakış açımı da harekete geçirdi.

[color=]GAP’in Küresel Üretim Ağı: Türkiye’nin Rolü[/color]

GAP Inc., merkezi San Francisco’da bulunan dev bir moda perakendecisidir ve üretimini dünyanın dört bir yanına yaymıştır. Şirket, 2020’li yıllarda özellikle Asya’daki düşük maliyetli üretim merkezlerinden (Bangladeş, Vietnam, Hindistan) bir kısmını Avrupa’ya ve Türkiye’ye kaydırmıştır. Bunun temel nedeni, lojistik avantajlar, kalite kontrol kolaylığı ve Avrupa pazarına yakınlıktır.

Uluslararası ticaret verilerine göre Türkiye, GAP’in tedarik zincirinde giderek büyüyen bir konuma sahiptir. 2023 yılında Türkiye’den yapılan hazır giyim ihracatının %3’ü GAP markası altında gerçekleştirilmiştir. Ancak bu üretim doğrudan GAP’e ait fabrikalarda değil, yerli taşeron firmalar ve alt yükleniciler aracılığıyla yapılmaktadır. Bu da “GAP Türkiye’de üretiliyor” derken aslında “GAP ürünleri Türkiye’de fason olarak üretiliyor” dememiz gerektiğini gösterir.

[color=]Üretim Gerçeği: Ekonomi mi, Emek mi?[/color]

Türkiye tekstil sektöründe güçlü bir üretim altyapısına sahiptir. Bu altyapı, GAP gibi markaların gözünde kalite, hız ve esneklik avantajı yaratır. Ancak bu tabloya emek perspektifinden baktığımızda durum o kadar parlak değildir. 2017’de Clean Clothes Campaign (Temiz Giysi Kampanyası) tarafından yayımlanan bir rapora göre, Türkiye’deki birçok fason üretim tesisinde işçiler asgari ücretin biraz üzerinde maaşla, yoğun mesaiyle ve sendikasız koşullarda çalışmaktadır.

Bu durum, GAP’in etik üretim ilkeleriyle çelişmektedir. Şirket, tedarikçilerine “Code of Vendor Conduct” adını verdiği bir etik kılavuz uygular; ancak sahadaki uygulamalar denetimlerin sıklığına ve bağımsızlığına göre değişir. Burada erkeklerin sıklıkla stratejik yaklaşımı devreye giriyor: “En verimli üretim nerede?” sorusu üzerinden maliyet ve hız öncelik kazanıyor. Kadınların empatik yaklaşımı ise “Bu üretim sürecinde kimler zarar görüyor?” sorusunu gündeme taşıyor. Aslında iki perspektifin birleşimi, sorunun özünü yakalar: Hem sürdürülebilir ekonomi hem de adil emek koşulları nasıl bir arada olabilir?

[color=]Tedarik Zincirinde Görünmeyen Kadınlar[/color]

Türkiye’de tekstil sektöründe çalışanların büyük çoğunluğu kadındır. GAP gibi markaların üretim hattında yer alan kadın işçiler, genellikle görünmezdir; isimleri geçmez, yüzleri bilinmez. Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV) verilerine göre, Türkiye’de fason tekstil üretiminde çalışan kadınların %60’ı kayıt dışıdır. Bu da sosyal güvence eksikliği, düşük ücret, iş güvencesizliği gibi sorunlara yol açar.

Bu noktada empatik bir bakış, sadece iş gücünü değil, kadınların yaşam kalitesini de dikkate alır. Kadın işçilerin örgütlenme hakkı, eşit ücret talebi ve güvenli çalışma koşulları sağlanmadan “etik üretim” kavramı eksik kalır. Erkeklerin çözüm odaklı stratejik yaklaşımı bu konuda devreye girebilir: şirketlerin kadın odaklı tedarik zinciri politikaları geliştirmesi, üretim süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini bir stratejik hedef haline getirmesi mümkündür.

[color=]Marka Algısı ve Gerçeklik Arasındaki Çelişki[/color]

GAP markası, yıllardır “kaliteli, sade, zamansız” bir imajla tanıtılır. Ancak üretim süreçleri bu imajın ardında kalan görünmeyen bir dünyayı gizler. Tüketici tarafında “Made in Turkey” etiketi bir kalite göstergesi gibi algılanabilir. Fakat bu etiketi taşıyan bir ürün, aynı zamanda Türkiye’deki düşük ücretli bir tekstil işçisinin emeğinin sonucudur.

Bu noktada düşünülmesi gereken kritik soru şudur: Bir ürünün “yerli üretim” olması, o üretimin adil ve etik olduğu anlamına gelir mi? Türkiye’deki üretim tesislerinde çalışanların koşulları iyileştirilmedikçe, sadece coğrafi üretim yeri değil, üretim sürecinin insani yönü de tartışma konusu olmaya devam edecektir.

[color=]GAP’in Sürdürülebilirlik İddiası: Gerçek mi, Pazarlama mı?[/color]

GAP Inc. son yıllarda sürdürülebilir üretim politikalarına yatırım yaptığını, karbon ayak izini azalttığını ve geri dönüştürülmüş kumaş kullanımını artırdığını duyurmuştur. 2022 raporunda, Türkiye dahil 15 ülkede “Responsible Sourcing” programının yürürlükte olduğu belirtilmiştir. Ancak bağımsız araştırmalar bu programların çoğu zaman PR odaklı ve sınırlı denetimle uygulandığını ortaya koyar.

Örneğin Ethical Consumer dergisi, GAP’i çevresel sorumluluk alanında orta seviye olarak değerlendirir; çünkü tedarik zincirinde şeffaflık hâlâ sınırlıdır. Türkiye’deki bazı üreticiler, çevre yönetimi veya işçi güvenliği konularında asgari yasal düzeyde hareket etmektedir. Bu da şirketin sürdürülebilirlik iddialarının sahadaki karşılığını sorgulatır.

[color=]Tüketici Olarak Sorumluluk: Ne Yapabiliriz?[/color]

Peki biz, tüketiciler olarak bu zincirin neresindeyiz? Türkiye’de üretilen GAP ürünlerini satın almak bir anlamda yerli üretime destek sayılabilir, ancak etik koşullar göz ardı edilirse bu destek anlamını yitirir. Forum üyeleri olarak kendimize şu soruları sormalıyız:

- Satın aldığım ürünün üretim koşullarını araştırıyor muyum?

- “Made in Turkey” etiketi bana gerçekten ne söylüyor?

- Bir markanın sürdürülebilirlik söylemlerine ne kadar güvenebilirim?

Bu sorular, yalnızca bireysel farkındalık değil, toplumsal bir bilinç oluşturmanın da temelidir.

[color=]Sonuç: Gerçeği Görmek İçin Etik Bir Mercek[/color]

GAP ürünlerinin Türkiye’de üretilmesi, ekonomik açıdan ülke için bir fırsat; ancak sosyal açıdan ciddi bir sorumluluk getiriyor. Üretimin varlığı tek başına olumlu bir gösterge değil; önemli olan üretimin nasıl yapıldığıdır. Türkiye, GAP gibi küresel markalarla işbirliğini sürdürürken, işçi haklarını, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve çevre duyarlılığını merkezine alan politikalar geliştirmelidir.

Bu tartışmada erkeklerin stratejik çözüm odaklılığı ile kadınların empatik duyarlılığı birleştiğinde, daha adil, daha insani bir üretim modeli mümkündür. Gerçek değişim, “Made in Turkey” etiketinin yalnızca bir üretim yeri değil, etik bir üretim vaadi anlamına geldiği gün başlayacaktır.
 
Üst